30 Mart 2016 Çarşamba

Beauty Blender

Makyaj camiasının dillerden düşmeyen süngeri Beauty Blender. O kadar çok bahsediliyor, o kadar çok övülüyor ki. Kendisine hiçbir muadil bulunamıyor. Herkesler muadil bir ürün arayışında ama o tüm rakiplerine fark atıyor. İzlediğim neredeyse her makyaj videosunda, okuduğum her makyaj blogunda bu cümleleri duyduğum için denemesem olmayacaktı. Sonunda bende edindim tabi bir tane.

Yüksek fiyatıyla evimizin başköşesinde makyaj malzemelerimin sultanı olarak bulunmayı hakkediyor. Çünkü altı üstü birkaç ay kullanılacak bir sünger için muazzam bir fiyat. (An itibari ile internet sitesi satış fiyatı 59,90 tl) Resmi internet sitesinden online olarak veya Watsons ve Gratis'lerden edinilebilir. İnternet sitesinde de öyle her aradığınız zaman her rengini falan bulmak mümkün değil artık stokta ne varsa.
Tabi ki bunlardan daha önemli olan bu süngerin bu fiyatı hakkedip etmediği yada alınması gerekliler listesinde olması mı olmaması mı? Ben bu süngeri bir aydır neredeyse her gün kullanıyorum. Süngerin öncelikle 1 ay gibi bir sürede epeyce parçalandığını söylemek isterim. Üzerinde kocaman bir yırtık var. Bundan önce kullandığım Real Techniques markasına ait süngerle kıyaslayarak anlatmam daha uygun olabilir. Beauty Blender kesinlikle Real Techniques'e kıyasla yıkanıp sıkıldığında çok daha az ıslak kalıyor, bu kesinlikle benim daha çok hoşuma gitti. Bir tane daha Beauty Blender alırsam sebebi bu olur sanırım. Beauty Blender daha az ürün emiyor. İçerisinde daha az su barındırdığı için ürünü sulandırıp dağıtmadan uyguluyor. Sivri ucu gayet kullanışlı, ben göz çevremde rahatlıkla kullanabiliyorum. Real Techniques'e göre daha kolay temizlendiğini düşünüyorum, bir aylık kullanımıma rağmen üzerinde hiç leke yok.  Beauty Blender da  Real Techniques de ıslatılınca aynı oranda büyüyor ve yapıları kuru hallerine göre makyaj uygulamalarına daha uygun hale geliyor.

Peki ya süngerlerin fırçalardan farkı ne derseniz? Öncelikle daha doğal bir bitiş sağlıyorlar. Fırçaların özellikle göz çevremde yarattığı hassasiyeti yaratmıyorlar. Süngerinizi yıkayıp ıslakken bir çok ürünü uyguluyorsunuz. Yani bir tek ürün kirletmiş oluyorsunuz. Buda süngerleri çok pratik kılıyor.

Süngerleri tavsiye ediyor muyum? Yukarıda bahsettiğim türlü olumlu yönlerinden dolayı evet kesinlikle tavsiye ediyorum. Beauty Blender’ı tavsiye ediyor muyum? 60tl bir süngere verebilecek imkanınız varsa evet onu da kesinlikle tavsiye ediyorum. Ama daha uygun bir alternatif için Real Techniques'de kullanılabilir. Zira ben bundan sonra hangisini alırım kestiremiyorum.


Bu arada Beauty Blender’ımın neredeyse bu bir ay boyunca yıkarken pembe pembe boya akıtması beni üzmüştü, zira bu üründen bunu beklemezdim. Ancak artık akıtmıyor. Real Techniques'de bir süre boya akıtmıştı ancak çok daha kısa sürmüştü. Real Techniques süngerim 2 ay gibi bir sürede küflendiği için kullanımını bıraktım. Bunda henüz küflenme yok çok şükür. Zira ben kullanımıma bir süre daha devam etmeyi düşünüyorum. 

Seda K.                  

16 Mart 2016 Çarşamba

Sunset Park - Paul Auster

Sunset Park Paul Auster'ın okuduğum ikinci kitabı. Daha önce kendi hayatını anlattığı "Kış Günlüğü" isimli kitabını okumuş ve anlatımının samimiliğinden etkilenmiştim. Anlatımının bir dostla paylaşır havasında olmasına karşılık bende Paul Auster'ı yakın arkadaşım kabul etmiştim.  Bu sebeple daha çok kitabını okumak istiyordum ki bu kitabı arkadaşımda görüp ödünç aldım. 

Kitaba dönersek Kış Günlüğü kadar beni etkilemedi. Ancak yine aynı sadelikte bir anlatım olduğunu belirtmeliyim. Kitap; başkahramanı Miles Heller etrafında dönüyorsada, onun hikayesini etrafındaki kişileri tanıyarak öğreniyoruz. Yaşadığı hayattan kaçan, geçmişini bir süreliğine yok sayan Miles Heller'ın önce bugünüyle tanışıyoruz. Daha sonra ailesi ve arkadaşlarının hikayelerinden geçmişinin detaylarını öğreniyoruz. Aslında kitapta bir olaydan çok bir zaman aralığı anlatılıyor gibi hissettim. Çünkü okurken acaba bundan sonra "ne olacak?" diye heyecanlanabileceğiniz bir hikaye yok. Miles Heller için sorduğumuz "neden?" sorularının cevapları var. Evet bazen bu nedenleri merakla öğrenmeyi beklesem de genel olarak beni çok heyecanlandırmadığını belirtmeliyim. Ancak hiç tereddüt etmeden söyleyebilirim ki romanı okurken her daim Paul Auster'ın iyi bir yazar olduğunu hissediyorsunuz. Öncelikle eksiksiz bir kurgusu var kitabın. İçerisinde hiç tutarsızlık yok. Yan kahramanların hikayeleri bile eksiksiz. Hikayeye; göndermeler ve mesajlar çok güzel yedirilmiş. Dili anlaşılır ve akıcı. Ancak kitabın sonu beni biraz hayal kırıklığına uğrattı çünkü bir son değildi. Sonrası okuyucunun hayal gücüne emanet edilmiş olsa da ben bu sonun bir kısmını yazardan dinlemek isterdim. Sanki hikaye başladığı yere dönüyor, Miles Heller sonunda hatalarından ders alıp kendisiyle hesaplaşmış gibi görünse de yine aynı şeye yeniliyor. 

Sonuç olarak kesinlikle kötü bir kitap değildi. İçerisinde okuyucu için biraz heyecan eksikti belki. Sizde benim gibi Paul Auster'ın dünyasını biraz daha tanımak isterseniz bu kitabı okuyup onun gerçekten iyi bir yazar olduğuna ikna olabilirsiniz.




                                                                                                                          Seda K.           

2 Mart 2016 Çarşamba

Joy

Oscar ödül töreni öncesi Jennifer Lawrence 'ın en iyi kadın oyuncu adaylığından dolayı izlediğim Joy, aslında filmin başkahramanın ismi. Film neredeyse tamamen Joy karakterinin üzerinde dönüyor. Joy'un yapmak istedikleri, Joy'un yapamadıkları, Joy'un fedakarlıkları film boyunca vurgulanıyor. 

Çocukluğundan itibaren ufak tefek ürünler tasarlayan Joy; hayallerinden oldukça uzak bir hayat yaşamaktadır. Ailesinin neredeyse tüm yükünü üzerinde taşıyan, kendinden başka herkesi mutlu etmeye çabalayan Joy; her şeyden vazgeçme pahasına kendi tasarladığı bir ürün için hayatının yönünü değiştirmeye karar verir. Ürünü için sponsor bulur ve çalışmaya başlar. Film; Joy'un ürününü satabilmek için verdiği mücadeleyi anlatıyor. Ürününü satmayı başardığı noktada karşılaştığı zorluklara karşı verdiği mücadeleden filmin sonunda güçlü bir kadın olarak çıkan Joy'un filmin sonunda gelecekteki halini görüyoruz. Onun durumunda olanlara yardım etmesiyle film son buluyor ki bence bu son sahne hiç olmamalıydı. Joy'un dönüştüğü güçlü kadın filmin sonu için yeterli bir sahneydi.

Filmle ilgili genel bir değerlendirme yapacak olursam senaryo son derece basitti. En iyi kadın oyuncu adayı olsa da Jennifer Lawrence'ın oyunculuğunu da beğenmedim. Filmde her ne kadar güçlü bir kadını canlandırsa da ben Joy'un o hırsını, o çabasını hissedemedim. Filmde Joy'un babası rolünde Jennifer Lawrence'a eşlik eden Robert De Niro film içerisinde fazla dikkat çekici bir role sahip değildi. Ancak oyunculuğu elbette ki Robert De Niro oyunculuğuydu. Ayrıca Joy'un ürününü tanıttığı şatış kanalının sahibi rolünü ise Bradley Cooper canlandırıyor. Ancak ben bu tarz rolleri ona yakıştırmıyorum. Bu rolünü de onu silikleştirdiği için sevmedim.

Filmin afişi beni çok yanılttı. Bu fotoğraf filmin son sahnelerinden. Jennifer Lawrence'ı film boyunca bu kadar dikkat çekici göremiyorsunuz. Bu saç modeli de son sahnelerden, film boyunca Jennifer Lawrence'ın görünümü epeyce sıradandı.

Yazı boyunca ürün diye bahsettiğim Joy'un tasarladığı el değmeden sıkılabilen ve makinada yıkanabilen bir paspastı. Gerçek hikayede böyle olsa da ve film için simgesel bir anlam taşısa da sadece bir paspastı.

Filmi izlemek için tavsiye edemiyorum maalesef, ancak yine de izlemek isterseniz filmin insanı sıkmadan kolay izlenebildiğini söylemek isterim.

Bu senaryonun da gerçek bir hikayeden uyarlama olduğunu da son olarak belirteyim.

İyi seyirler dilerim.

Seda K.                

29 Şubat 2016 Pazartesi

And Oscar goes to...

Malumunuz Oscar ödülleri dün gece yarısı sahiplerini buldu. Benim uyku saatlerimin içinde bulunması sebebiyle maalesef canlı olarak izlemem mümkün olmadı. Ancak sabah ilk işim kimlerin Oscar'ı kazandığına bakmak oldu. Ve ilk gördüğüm Leonardo DiCaprio'nın elinde Oscar ödülüyle fotoğrafıydı. Evet DiCaprio en iyi erkek oyuncu Oscar'ını "Diriliş" filmiyle almış. Benim çokta beğendiğim bir performans olmadığını filmle ilgili yazımda belirtmiştim. Ancak "Marslı" hariç diğer filmleri izlemediğim için yaptığım yorum çok objektif değil. Oscarla ilgili okuduğum her yazıda en çok konuşulan Leonardo DiCaprio'nun bu sefer Oscar'ı alıp alamayacağıydı. Ödül töreninin ardından okuduklarımda ise yine en çok konuşulan Leonardo DiCaprio'nun ilk Oscar'ıydı.

Genel tabloya bakınca beni en çok "Mad Max" şaşırttı. 6 dalda Oscar'ı aldı. Diriliş filminin 12 dalda üyeliği herkesin gözleri kamaştırmışken "Mad Max"in aradan böyle sıyrılması beni şaşırttı. Ayrıca "Diriliş" filminin sadece 3 Oscar alabilmiş olmasını da bir bu kadar şaşırtıcı bulduğumu belirtmeliyim. 6 Oscar'lı "Mad Max"in Charlize Theron ile başrolünü paylaşan Tom Hardy en iyi erkek oyuncu dalında aday gösterilmemişti. Diriliş filmi ile adayı olduğu en iyi yardımcı erkek oyuncu dalında da maalesef ödülü alamıyor. Oysaki beni gerçekten etkileyen bir oyunculuk sergilemişti. 

Yılın en iyi filmi ise "Spotlight" oluyor. Filmi henüz izleme fırsatım olmadığı için yorum yapamıyorum, ancak izlenecekler listemde en üste eklemiş bulunuyorum.

En iyi kadın oyuncu ödülüne layık görülen Brie Larson 'un "Room" filmi de henüz izleyemediklerimden. Benim için ilginç olan Brie Larson'u daha önce hiç bir filmde izledim. Güçlü rakiplerini geride bırakan ve genç yaşta Oscar'ı kapan Brie Larson'u izlemenin benim için keyifli olacağını düşünüyorum.

Aylar öncesinde izlemiş olduğum "Ex Machina" filmi de en iyi görsel efekt dalında ödül aldı. Film izlediğim dönemde ilgimi çekmişti. Yapay zeka üzerine dönen film konunun işlenişi yönünden benzerlerinden farklıydı. Görsel efekt konusunda evet gerçekten çok iyiydi diyeceğim sahneler hatırlayamıyorum. Ancak izlenmesini tavsiye ederim.

Kızımla izlemiş olduğum Inside Out (Ters Yüz) animasyon filmi ise en iyi animasyon filmi dalında Oscar'ı aldı. Beğenerek izlediğimiz bir film oldu ancak çok daha iyilerini de izlemiş olduğumuzu belirtmeliyim.

Ayrıca Oscar alan "The Big Short", "Spectre" ve "Bride of Spies" filmlerinin de izlenmesi gereken filmler olduğunu düşünüyor ve listeme ekliyorum.


İyi seyirler diliyorum,




Seda K.         

26 Şubat 2016 Cuma

Carol


Bir Kate Blanchett filmi olur da izlemez miyim? Afişinde ki o muhteşem güzelliği filmi izlemek için yeterli benim için. Mermer kusursuzluğunda bir güzelliği var gerçekten. Bu güzellik etkili oyunculuğu ile birleşince izlemeden geçemiyorum filmlerini. 


Filme gelecek olursak;

Eşinden boşanmak üzere olan Carol karakterini Kate Blanchett canlandırıyor. Film Carol'ın boşanma sürecinde kızının velayetini alabilmek için mücadelesini anlatıyor. Filmin asıl konusu ve kızının velayetini almak için mücadele etmek zorunda kalmasının sebebi; Carol'ın cinsel tercihleri. Carol'ın hemcinslerinden hoşlanması ve yeni tanıştığı hemcinsi Therese ile yaşadığı yasak aşk konu ediliyor. Bir taraftan bu yasak aşkla mücadele eden Carol, öte yandan cinsel tercih farklılığı sebebiyle kızının velayetinin almasının engellenmesi karşısında duruyor. Film için yazılan tüm yazılarda filmin geçtiği 1950'li yılların böyle bir yasak aşka uygun olmadığından bahsedilmiş. İste asıl bu beni endişelendiriyor. Bu film günümüzde geçseydi, acaba senaryo farklı mı olurdu? Ben hiç böyle düşünmüyorum. Aradan geçen 60 yıldan fazla süre bu özgürlüğü kimseye tam olarak vermedi bence. Bu gibi konular özellikle bizim toplumumuzda hala bir tabu gibi üzerinde konuşulmayan konular. Bir annenin evladından böyle bir sebeple ayrı konulması bende gerginlik yaratan bir konu. Herkesin tercihlerinde özgür olmasını dileyerek filme dönüyorum. Film dönemi yansıtmak yönünden gayet başarılı. Carol karakterinin döneme ait şıklığı ve güzelliği cezbedici, zaten filmin en iyi kostüm dalında Oscar adaylığı var. Hemen belirteyim film bu adaylık dahil toplam 6 dalda Oscara aday. Kate Blanchett bu filmle en iyi kadın oyuncu adayı. Ayrıca Therese rolünü canlandıran Rooney Mara ise en iyi yardımcı kadın oyuncu dalında aday. Kate Blanchett'ın yanında çok sönük kalan Rooney Mara için yapacak yorumum yok, film boyunca beni etkilemedi.

Kısacası ben filmi beğendim ve izlemeye değer buluyorum. Ancak yavaş ilerleyen konusu sizi zorlayabilir. Ayrıca içerisinde bulunan az da olsa cinsellik sahneleri birlikte izleyeceğiniz kişileri seçmenizde önemli olabilir. 

İyi seyirleri diliyorum.


Seda K.